Salar Seyfoddini: Bakü, İran ve Rusya’nın yakın komşuları olduğunu unutuyor.
“Aravot”, İran İslam Cumhuriyeti Kafkasya Araştırmaları Merkezi’nde kıdemli bir uzman olan Salar Seyfoddini ile Tavuş olayları neticesinde olası bölgesel değişiklikler, özellikle de Türkiye-Azerbaycan ikilisinin beklentileri hakkında konuştu.
Salar Seyfoddini, Temmuz ayındaki olaylar ve Türk-Azerbaycan askeri tatbikatlarına karşı Türkiye’nin Azerbaycan’ı destekleyen açıklamalarını değerlendirdi.
“Her şeyden önce, Temmuz ayı ortasında Ermenistan Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti silahlı kuvvetlerinin Ermenistan sınır bölgelerinden Tavuş’ta birkaç gün süren çatışmalara katıldığını belirtelim.
Genellikle bu tür eylemler Artsakh’ta gerçekleşir, ancak bu sefer ana çatışma bölgesinden oldukça uzaktaydı.
İki ülke geçtiğimiz yıllarda da, Nahcivan’ın Ermenistan sınırındaki Sadarak bölgesi Tavuş ve Dağlık Karabağ sınırları dâhil olmak üzere, coğrafyası oldukça dağınık olan çatışmalar ve gerginlikler yaşadı.
Ancak, bu yeni çatışmalar doğası gereği basit ateşkes ihlallerinden farklı görünüyor.
Rusya, başlangıçta çatışma konusunda oldukça dengeli bir duruş sergilemesine rağmen, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rusya’nın çatışmadaki rolüne dolaylı olarak atıfta bulunmasına ve ardından Nuri Paşa yönetimindeki Osmanlı ordusunun bu bölgede soykırım eylemlerine neden olan Güney Kafkasya’nın işgaline değinerek, “Osmanlı atalarımızın geçmişte yaptıkları faaliyetler, bizim için bir davranış örneğidir” diye açıkladı.
Hatırladığımız üzere 23 Temmuz’da Rus kuvvetleri, Ermeni ordusuyla birlikte ortak askeri tatbikatlar düzenleyip, başarılı bir şekilde gerçekleştirdiler, bunu hemen resmi Bakü’nün Türk ordusu ile ortak askeri tatbikatlara ev sahipliği yapacağı açıklaması izledi, ancak bu tatbikatın önceden planlanmış olduğu kaydedildi.
Rusya’nın da yeni Bakü-Ankara doğal gaz ihracatı programı konusunda bazı endişeleri var gibi görünüyor ve bu da kendi doğalgaz ihracatında bir azalmaya yol açabilir.
Rusya’dan Türkiye’ye doğal gaz ithalatı dörtte bir oranında azalmıştır.
Aynı durum İran için de geçerlidir.
Türkiye, bu yılın başlarında İran’dan yaptığı doğal gaz ithalatını sıfıra indirmeyi başardı.
Daha sonra Türkiye, Nahçıvan’ın yakın gelecekte gaz ihtiyacını İran yerine Türkiye’den karşılayacağını duyurdu.
Şimdiye kadar Bakü, en azından görünüşte, bölgesel ve dünya güçleri arasında bir denge sağlamaya çalışmaktaydı.
Ancak büyük olasılıkla, bu dengenin bozulma zamanı gelmiştir.
Türkiye’nin, klasik örneğinin bölgede işgal eylemleri gerçekleştirmiş Osmanlı Nuri Paşası ile guru duymak olan Neo-Osmanlı modeline göre bölgede jeopolitik programlar yürüttüğüne dikkat ettiğimizde, İran, Rusya ve Ermenistan’ın çıkarları ve ulusal güvenliği açısından bu konunun önemi daha da önem kazanmaktadır. Türkiye’nin bu eylemleri aslında bölgeyi savaştan başka hiçbir yere götürmez”.
Seyfoddini, bölgede gelecekteki askeri tırmanma olasılığına ve buna katkıda bulunan faktörlere değinerek, Güney Kafkasya’daki askeri olayların analizi ve incelenmesi için bölgenin göstergeleri olarak kabul edilen iki faktörün önemli olduğunu vurguladı.
Bu faktörlerin her ikisi de etkinleştirildiğinde, gerilim zirveye ulaşabilir.
“Birincisi, krizin diğer bölgelere yayılma potansiyeli, ikincisi ise dış güçlerin doğrudan “müdahalesi” meselesidir.
Şimdi, bölgeye Türk askerlerinin girmesi ve toprak anlaşmazlıklarının çatışmanın farklı noktalarına yayılmasıyla birlikte, düzenlenmediği takdirde uluslararası hale gelebilecek bir kriz için daha büyük zeminler oluşmakta olup, İran’ın sınırları da tehlikeye girecektir.
Gerçek bir savaş halindeki iki ülkede askeri tatbikat yapılması çok tehlikeli bir adımdır, çünkü birkaç hafta önce askeri çatışmalara dâhil olan sınırlar içinde yapılan tatbikatın, her an gerçek bir savaşa dönüşme riski büyüktür.
Nahçıvan’ın kuzey sınırı, Erivan’dan sadece 40 km uzaklıktadır ve Sadarak gibi bazı yerleşim yerleri, Ermenistan’ı Artsakh Cumhuriyeti’ne bağlayan ana yol olan Karvaçar koridoruna yakındır.
Bu nedenle, Türkiye’nin bu topraklardaki varlığı bir tehdit oluşturmaktadır”,- dedi Salar Seyfoddini.
Resmî düzeyde her zaman tarafsız ve dostane bir yaklaşım içinde olan, Ermenistan’ın dostu İran için yukarıdakilerin önemi konusunda Seyfoddini, İran açısından sınırlarına yakın bölgelerde çatışmaların durdurulmasının büyük önem taşıdığına inanmaktadır.
“Bu bakımdan, Türkiye’nin bir dış güç olarak müdahalesinin, sınırların dış korumasına olumsuz etkisi olabileceği unutulmamalıdır.
Karşılaştırma için, Türkiye’nin geçtiğimiz yıllarda Suriye, Libya ve Irak’taki varlığı ve Suriye’nin kuzey bölgelerinin Türkiye tarafından işgali, durumu daha kırılgan hale getirdi ve bu bölgelerde barışın tesisine hiçbir şekilde katkıda bulunmadı.
Türk hükümetinin dünya görüşünün ulus-devletten imparatorluğa değiştiğine ve uluslararası antlaşmaların ve sınırların değerinin ya da öneminin Türkiye için yitirildiğine dikkat edersek sorun daha da karmaşık hale gelmektedir.
Özellikle, 1926 Ankara Antlaşması’na aykırı olarak Musul ve Kerkük’e yönelik toprak taleplerinin tekrarlanması, gelecekteki krizler potansiyeli için sadece bir örnektir.
Saadabad Antlaşması, Türkiye’nin bölgedeki dört ülkeyle yaptığı diğer önemli anlaşmalardan biridir ve en azından İran’la ilgili 7. Madde kapsamında da sürekli ihlal edilmektedir.
Nahçıvan’a gelince, bir kısmı 1921 Kars Antlaşması ile netleşen, Osmanlı döneminden bu yana Türkiye’nin jeopolitik emelleri büyük önem taşımaktadır.
Öte yandan, Türkiye ve Azerbaycan’ın, İran ve Rusya’ya olan enerji bağımlılığından kurtulmak için büyük çaba sarf ettiği aşikârdır.
Bütün bunlar yüksek sesle duyurulmasa da, Tavuş çatışmaları ve ondan önceki ve sonraki günlerde yaşanan olaylar bunun en iyi kanıtıdır.
Tüm bunları göz önünde bulundurarak ve Türkiye’nin adımlarını inceleyerek, büyük olasılıkla bu ülkenin İran’ın da memnuniyetsizliğine neden olabilecek süreçlere dâhil olmaya karar verdiğini söyleyebiliriz, bu durumda en iyi adım enerji bağımlılığını azaltmaktır.
Azerbaycan ile Türkiye arasındaki siyasi, askeri ve güvenlik süreçleri, İran’ın çıkarlarına o kadar aykırıdır ki, herhangi derecede bir enerji bağımlılığı kabul edilmez olmuştur.
Bakü, eylemlerini planlarken bazen İran ve Rusya’nın yakın komşuları olduğunu unutmaktadır.
Bu ülkenin Türkiye ile Nahçıvan sektöründe 15 kilometrelik sınırı varsa, bu durum İran ve Rusya ile yaklaşık 20 kat daha fazladır.
Azerbaycan Cumhuriyeti toprak sorunlarını güç dengesini değiştirerek çözmeyi ve bölgeyi bir Türk etki alanı haline getirmeyi planlıyorsa, yeni bir istikrarsızlık ve sorun döneminin başlayabileceğini ve beklentilerin aksine, bunun çözüme katkı sağlamayacağını, çatışmanın aktif coğrafi alanının Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nden Nahçıvan ve Tavuş’a kadar genişleyeceğini hesaba katmalıdır.
Bir sonraki seçenek, Türkiye tarafından yapılan gösterişli adımlar, sözlü destek ve açıklamalardır.
Bakü, görünürde ve söylem olarak pek çok kez Türkiye’nin desteğini almıştır.
Bu açıdan bakıldığında, bahsedilen tatbikatlar ciddi adımlar atmaktan çok Hazar Denizi’nden hidrokarbon kaynakları çekmek için ekonomik programları ve sermayeyi hedefliyor olabilir”,- demektedir Salar Seyfoddini.