L’Osservatore Romano gazetesi Rossella Fabiani’nin “Hıristiyanlığın kökenlerinde antik Kafkas Arnavutluk’a yolculuk” başlıklı makalesini yayınladı.
Çeşitli şikâyetlere yol açan bu yazıyla ilgili olarak aynı gazete, İlahiyat Doktoru, Batı Avrupa Papalık Delegesi ve Vatikan’daki Ermeni Apostolik Kutsal Kilisesi temsilcisi Khajak Parsamyan’ın düşüncelerini yayımladı.
L’Osservatore Romano’da yayınlalan Khajak Parsamyan’ın makalesinde şu ifadelere yer verildi:
“Fabiani’nin satırlarında parıldayan coşku her zaman tarihsel bilgilerin kesinliğiyle birleştirilmelidir. Geçmişi anlatmak her şeyden önce bilgi sahibi olmayı ve bunların uygulanmasını gerektiren kaynaklara ve yöntemlere saygıyı gerektirir, aksi takdirde çarpık ve yanıltıcı bir tarih görüşünün yayılmasına yol açarak yanlış anlamaların büyümesine katkıda bulunuruz.
Örneğin, eski Kafkas Arnavutluk’unun coğrafi olarak “kuzeyde dağlardan güneyde Aras Nehri’ne, doğuda Hazar Denizi’nden batıda Gürcistan sınırlarına kadar uzanan bir bölge” olarak tanımlanması şaşırtıcıdır. “
Tüm klasik kaynaklara göre Arnavutluk’un sınırında bulunan eski Kafkas krallıklarından biri olan Ermenistan’ın varlığı şu anda bilinmiyor. Öte yandan Arnavutluk’un Aras’a (klasik kaynaklarda Araks) doğru genişlemesi aynı kaynakların kanıtlarıyla çelişmektedir.
Hıristiyanlığın Kafkasya’ya nüfuz etmesi ve bu bölgede oluşan Arnavut, Ermeni ve Gürcü olmak üzere üç ulusal kilise arasındaki ilişkiler tam olarak aydınlatılamayan karmaşık bir konudur.
Ermeni ve Arnavut kiliselerinin bir arada yaşaması, varoluşlarının ilk yüzyıllarından itibaren bile kolay olmadı. Arnavut Kilisesi, Ermeni Kilisesi’nden o kadar etkilenmiş ki, Orta Çağ’dan itibaren derin bir şekilde Ermenileşmiştir. Bu ilişkilerin karmaşıklığını göz ardı edemeyiz ve 1828 Türkmença Barış Antlaşması’nı ve 1836’da Arnavut Kilisesi’nin dağılmasını örnek göstererek Arnavut Kilisesi’nin “Ermenileşmesinin” 19. yüzyılın başlarına dayandığını iddia edemeyiz.
Makalede sözü edilen Arnavutluk Katolikosu’nun yetkisi altında faaliyet gösteren Artsakh kiliselerinde neden sadece en azından 11.-12. yüzyıllara ait Ermenice yazıtlar varken, orada Arnavutça yazıt bulunmuyor?
Binlerce insanı öldüren, onbinlerce Ermeniyi ezelden beri meskun topraklarını terk etmeye zorlayan gerilimi daha da artırmamaya dikkat etmeliyiz.”