Kültürsüzün kültür düşmanlığı
Azerbaycan, Ermeni kültürünü böyle siliyor
Vatikan’ın Avvenire gazetesi, Venedik Ca’ Foscari Üniversitesi profesörü Aldo Ferrari’nin, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’daki Ermeni kültürel mirasını yok etme politikasına dair makalesini yayımladı.
“Dağlık Karabağ: Azerbaycan, Ermeni kültürünü böyle siliyor” başlıklı makalede, İtalyan profesör, “Caucasus Heritage Watch” araştırma programının sunduğu verilere atıfta bulunarak, 2023 Eylül ayında Dağlık Karabağ’ın düşüşünden sonra 50’den fazla kültürel Ermeni yapısının yok edildiğini veya zarar gördüğünü vurguluyor.
“Ermeniler ve Azerbaycanlılar, 1905’te Rus devrimi sırasında patlak veren şiddetli çatışmalardan bu yana çok tartışmalı ilişkilere sahip.
1918-1920 yıllarında Rus İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra farklı sert çatışmalar yaşandı.
Sovyetlerin, Nakhicevan ve Dağlık Karabağ’ın ihtilaflı bölgelerini Azerbaycan’a vermesi, iki ülke arasındaki düşmanlığı artırdı.
1988’de Dağlık Karabağ Ermenilerinin Ermenistan’a katılma talebi, Azerbaycan’ın Sumgait ve Bakü şehirlerinde onlara karşı kırım hareketlerinin başlatılmasına neden oldu.
1992-1994 savaşında, uluslararası toplum tarafından tanınmayan Artsakh Ermeni Cumhuriyeti (bölgenin en eski Ermeni adıdır) doğdu, bu cumhuriyet, daha önce Azerbaycanlılar tarafından yerleşime uğramış bölgeleri de kapsıyordu”,- diyor makale yazarı.
Aldo Ferrari, bölge üzerindeki tam kontrolünü sağlamak için, Azerbaycan’ın, 2020 Eylül-Kasım savaşındaki zaferinin ardından ve 2023 Eylül’ünde kısa, fakat kanlı bir askeri müdahale gerçekleştirdiğini belirtiyor.
Ferrari, otuz yıl süren diplomatik müzakerelerin sonuçsuz kaldığını ekliyor.
“Uluslararası toplumun neredeyse mükemmel kayıtsızlığı koşullarında, Dağlık Karabağ’ın tüm Ermeni nüfusu evlerini, kiliselerini ve mezarlarını terk etmek ve Ermenistan Cumhuriyeti’ne sığınmak zorunda kaldı.
Azerbaycan’ın siyasi ve askeri zaferi gerçekten tamdır, ancak Bakü yetkilileri şimdi çatışmayı başka yollarla, özellikle de Ermeni kültürel mirasını talan etme politikası uygulayarak devam ettiriyor, bunun öncül trajik örneği ise Nakhicevan’dır.
Sovyet yetkililer tarafından Azerbaycan’a verilen bu özerk Cumhuriyet’te Azerbaycanlılar, son on yıllarda gerçek bir kültürel soykırım gerçekleştirmiş, yaklaşık 90 kilise ve 10.000 haç taşından oluşan Ermeni sanatsal mirasının tümünü yok etmiştir.
Ermenilerin sanatsal mirasının yok olması, bu bölgede onların binlerce yıllık varlığının hatırasını silmiştir.
Şimdi Dağlık Karabağ artık var olmadığında, Azerbaycan’ın kontrolüne geçen binlerce Ermeni anıtının da bu talihsizlikle karşılaşıp karşılaşmayacağını kendimize sormamız gerekiyor.
Bu noktada en güvenilir kaynak, ABD Cornell ve Purdue Üniversiteleri’nden arkeologlar tarafından oluşturulan “Caucasus Heritage Watch” araştırma programıdır.
Uydu fotoğrafları yardımıyla, Dağlık Karabağ’ın 2023 Eylül’ündeki düşüşünden sonra incelenen 452 noktadan 57’sinin şimdiden yok edildiği, zarar gördüğü veya tehlike altında olduğu belgelenmiştir.
Bu yıkımların ciddiyetine rağmen, Dağlık Karabağ’daki Ermeni anıtlarının da, Azerbaycan’ın Nakhicevan’da gerçekleştirmiş olduğu gibi, tamamen yok edilmesini tekrar edip etmeyeceği kesin değildir.
Bu anıtları en azından kısmen, varsayımsal ‘Alban’ kökene dayandırarak korumak istemeleri de olasıdır.
Günümüzdeki Azerbaycanlılar gerçekte Müslüman olup, Türkî bir dil konuşmalarına rağmen, tarih ve kültür söylemlerini, 4. yüzyılda Hıristiyanlığı benimsemiş Kafkas halklarının yaşadığı ve Balkanlar’daki Arnavutluk ile karıştırılmaması gereken, eski Albanya Krallığı ile ilişkilendirmektedirler.
Eski Albanya’nın bugünkü Azerbaycan topraklarıyla kısmen örtüştüğü, lakin sadece Kura Nehri’nin sol kıyısındaki bölgelerle sınırlı olduğu söylenebilir.
387’de, Sasaniler ve Roma İmparatorluğu arasındaki Ermenistan Krallığı’nın ilk bölünmesinden sonra, en doğudaki iki eyalet, Artsakh ve Utik, Kafkasya Albanya’sının bir parçası oldu.
Özellikle dördüncü yüzyılın başında yaşanan Hıristiyanlaşma sürecinden itibaren, Ermenistan ve Albanya arasındaki bağlar hem tarihsel, hem de kültürel olarak oldukça derin olmuştur.
Koryun (442–48) ve diğer Ermeni kaynaklarına göre, beşinci yüzyılın başında, keşiş Mesrop Maştots (362–440) hem Ermeni, hem Alban alfabesini yaratmıştır.
Gerçek Hıristiyan Albanya’nın tarihi, esas olarak Ermeni kaynaklarından, özellikle 10. yüzyılın sonlarında Movses Kalankatvatsi tarafından derlenen Albanya tarihi sayesinde bilinir.
Ancak, Ermenistan ve komşu Gürcistan’ın aksine, Kafkasya Albanya’sı 8. yüzyılın sonuna doğru büyük ölçüde Araplar tarafından İslamlaştırılmıştır.
Daha sonra bu bölgenin Müslüman bileşeni Türk etkisi altına girerken, Hıristiyan bileşeni esas olarak Ermeniler tarafından korunmuştur.
Halen Azerbaycan’da küçük bir Udi topluluğu, eski Albanya dilini doğrudan korumaktadır.
Hıristiyan kalan Albanyalıların büyük kısmı 8. yüzyıldan beri Ermeni kilisesi cemaatinin bir parçasıdır.
13. yüzyıldan itibaren Karabağ olarak adlandırılmaya başlanmış olan Artsakh’taki Gandzasar Piskoposluk Merkezi, ‘Albanyalıların Katolikosluğu’ adını 19. yüzyıla kadar korumuş, ancak Ermeni soylu Hasan-Calalyan ailesi tarafından yönetilmiştir.
Birkaç yüzyıl boyunca, Osmanlı göçebelerinin etkisinin artmasına rağmen, Karabağ, 19. yüzyılın başında Ruslar tarafından fethedilene kadar, Ermeni soyluluğu, ‘melikler’ tarafından yönetilmiştir.
Tarihsel ve kültürel kimliğin güçlü sürekliliğiyle karakterize edilen Gürcistan ve Ermenistan’ın aksine, Azerbaycan aslında çok yeni bir siyasi birim olup, 1917’ye kadar sadece Aras’ın güneyinde, İran’ın kuzeyindeki topraklara verilen bir ad olmuştur.
Sovyet dönemlerinde, Bakü’de ulusal kimlik oluşturma çabaları çerçevesinde, Türk kültürel dünyasına ait olmanın ötesinde, Kafkasya Albanya’sıyla olan ilişkilerin önemini vurgulama çabaları da olmuştur.
Bu görüş, Azerbaycan tarih yazımının tanınmış babası Ziya Bünyadov’un (1923-1997) birçok yayını aracılığıyla geliştirilmiştir.
Eski Albanya ile Azerbaycan’ın tarihsel bağlantısı gerçek bir durumdur, ancak bu, tamamen milliyetçi bir şekilde kullanılarak, Ermenilere ait olan her şeyi, hatta Dağlık Karabağ’daki birçok Ermeni anıtını tamamen Albanya mirası olarak görme biçiminde kullanılmaktadır”,- diye yazmaktadır makale yazarı.
Yazar, bu yorumların tarihsel ve kültürel verilerin köktenci şekilde çarpıtılması üzerine kurulu olduğunu, bu nedenle Kafkasya Albanya’sı hakkındaki Azerbaycan görüşlerinin, bilimsel geçerlilikten büyük ölçüde uzak kaldığını belirtiyor.
“Azerbaycanlı ‘bilim adamlarının’ tezine göre, Ermeniler, Dağlık Karabağ’a yalnızca Rusların Kafkasya’yı fethetmesinden sonra, yani 19. yüzyılın başında gelmiştir.
Açıkça temelsiz olan bu tez, Azerbaycan tarafından tarihsel gerçekliğin sistematik bir şekilde çarpıtılması yoluyla savunulmaktadır ki, bu çarpıtma, ne yazık ki, yaygın müdahale ve finansman sayesinde yurt dışında da kabul görmeye başlamaktadır.
Bu, kültürel ve politik özgürlükler açısından sürekli son sıralarda kalan bir ülke olan Azerbaycan’a has bir yöntem olup, diğer yollarla ulaşılması imkânsız olan hedeflere ulaşmak için enerji kaynaklarını ustaca kullanma stratejisidir.
Gerçekten de, Azerbaycan’ın tarihi, kültürü ve politikasıyla ilgilenirken, bu politik durumun, özellikle Ermenistan ile ilişkilerin dikkate alınması gerektiğini hesaba katmak gerekir”,- demektedir makale yazarı.
Yazar, “Kafkasya Albanya’sının Azerbaycan tarafından yeniden yapılandırılması, eleştiri olmadan kabul edilirse, bu, bir yüzyıldan biraz daha uzun bir süre içinde, önce Osmanlı İmparatorluğu ve şimdi de Azerbaycan tarafından katledilip, öz topraklarından kovulmuş olmalarının haricinde, kültürel miraslarının büyük bir kısmından mahrum kalmış Ermenilere karşı kültürel bir soykırıma katılmak anlamına gelir.
Hıristiyan medeniyetinin anıtları, zamanında Kafkasya’dan Akdeniz’e kadar yayılmış olan bu anıtlar, yok edilme tehlikesi altındadır.
Doğu Türkiye’den geçen yol, bir yüzyıl önce acımasızca yok edilen bir halkın anısı ve anıtları sayesinde, kısmen onun görkemini kanıtlayan acılı bir yolken, Azerbaycan şimdi daha sistematik bir şekilde hareket ederek, Ermeni varlığının tüm izlerini yok etmektedir.
Bu ise, ne yazık ki, daha önce Nakhicevan’da olduğu gibi, günümüzde Dağlık Karabağ’da ‘Albanlaştırma’ yoluyla gerçekleşmektedir ve gerçek yıkımlar da yaşanmaktadır.
Bakü’nün ‘Albanya’ projesi, Ermenistan ile tamamen ilgisiz bir Kafkasya Albanya’sı yaratmayı hedeflemektedir.
Kiliselerinde Ermeni yazıtları bulunmayan (silinmesi gereken), haç taşlarından (Ermeniliği çok açıkça gösterdiği için yok edilmesi gereken) ve Orta Çağ mezarlıklarından (mezar taşları eski Ermeni varlığını gösterdiği için) yoksun bir Albanya.
Bu gerçekten yıkıcı ve aşağılık bir projedir ve hiçbir şekilde desteklenmemelidir.
Dahası, ‘Ermenisizleştirilmiş Albanya’ hakkındaki uydurulmuş bu hikâye, Bakü’nün kamu söyleminde izole bir durum değildir, bu söylem, aslında, Ermenistan Cumhuriyeti’nin topraklarını sıkça ‘Batı Azerbaycan’ olarak adlandırarak, bu ülkenin varlığını bile sorgulamaktadır.
Görüyoruz ki, kültürel alanda Kafkasya Albanya’sının hayaleti, mükemmel bir şekilde uyumsuzluk nedeniyle grotesk sonuçlar doğururken, politik alanda son derece tehlikeli sonuçlar doğmaktadır ve bu sonuçları küçümsememek ve her halükârda tarihsel gerçekliğe ve Ermeni halkının trajik kaderine saygı göstererek, derinlemesine ele almak gerekmektedir”,- diye sonuçlandırmaktadır Aldo Ferrari.