ANADÜNYASİYASETTOPLUM

Sönmez’in “Yaralı Kartal”ı

Dağlık Karabağ’dan Ermeni göçünü dünyaya anlatan ve savaşları belgeleyen fotoğrafçı Demir Sönmez

1990’lı yıllarda Türkiye’den İsviçre’ye kaçan, tanınmış bir insan hakları savunucusu olan İsviçreli Ermeni serbest gazeteci ve fotoğrafçı Demir Sönmez, Azerbaycan’ın 2020’de Dağlık Karabağ’a karşı sebepsiz savaşı ve 2023 Ermeni göçünü konu alan Fransızca ve Ermenice “Yaralı Kartal” adlı kitabını yayımlamaya hazırlıyor.

“Armenpress”e verdiği röportajda, 27 Eylül 2020’nin, bölgenin en büyük ordusuna sahip Türkiye’nin yanı sıra, İsrail ve Pakistan’ın desteğiyle Azerbaycan’ın, süper güçlerin suskun bakışları altında Dağlık Karabağ’a saldırısının, Ermeni tarihinde yeni bir kara sayfa olarak değerlendirildiğini söyledi.

Yazar, belgeselde de değindiği gibi, bunun Ermeni halkına karşı yeni bir soykırım girişimi olduğuna inanıyor.

İsviçre Ermeni Birliği, yerel siyasetçiler, milletvekilleri ve diğer kişilerin katılımıyla çok sayıda protesto gösterisi düzenleyerek, Ermeni halkına koşulsuz desteklerini dile getirdi.

“Ben de protestolara katıldım ve bunları blogumda (“La Tribune de Genève”) ele aldım, ancak tüm bunlar benim için yeterli değildi, bu yüzden özellikle daha önce Suriye ve Irak’ta çalıştığım için gerekli deneyime sahiptim ve Artsakh’a gitmeye karar verdim.

Bir gün “Armenpress” ajansının çalışanı Raffi Hermon Araks beni aradı ve Artsakh’ta şiddetli çatışmaların yaşandığını söyledi.

“Daha fazla beklemedim ve hemen Ermenistan’a vardım.

İki arkadaşımla birlikte Artsakh’a doğru yola çıktım”,- diyen Sönmez Şuşi, Stepanakert, Martuni ve Martakert’e gitti.

Savaşın etkisi, üzerinde derin bir intiba bırakır.

Sönmez, barbarların ittifakının küçük, fakat kahraman bir halka saldırdığını söyledi.

“18-20 yaşlarındaki gençlerin nasıl korkmadan savaştıklarını gördüm ve bir iki haftalık eğitimden sonra ikinci NATO ordusuyla ve Azerbaycan silahlı kuvvetleriyle karşılaşacakları umurlarında değildi.

 İnanılmaz ve tahayyül edilemez bir şeydi.

Okulunu bırakıp vatandaşlarına yardım etmeye gelen genç gönüllülerin gözlerinde de hiçbir korku görmedim”,- demektedir belgesel fotoğrafçısı.

İsviçre’ye döndüğünde, bir süre savaşta tanık olduğu olayların etkisi altında kaldıktan sonra, bunların hepsini toplayıp, fotoğraf ve makale olarak kamuoyuna sunmaya karar verir.

İsviçre’de hiçbir yayınevinin kitabın yayınlanmasını kabul etmemesi nedeniyle, kitap Bulgaristan’da İngilizce ve Fransızca olmak üzere iki kez 1.400’er adet yayımlandı.

İsviçre, enerjisini Azerbaycan’dan aldığı için Azerbaycan ile ilişkilerini bozmak istemiyordu.

Kitap daha sonra Ermenistan’da İngilizce ve Ermenice olarak yayınlandı.

2023’deki Dağlık Karabağ’dan Ermeni göçünün de eklendiği ikinci bir genişletilmiş baskı, Fransızca ve Ermenice olarak yayınlanmak üzere hazırlanıyor.

“Bu kitabın gelecek nesiller için tarihi bir belge olacağını düşünüyorum”,- demektedir yazar.

İsviçre’de her yıl bir ödül töreni düzenleniyor ve en iyi seçilen fotoğraflara özel ödüller veriliyor.

Daha önce Libya, Irak ve Suriye’de çekilen fotoğraflar ödül kazananmış olmasına rağmen, Artsakh savaşını konu alan fotoğraflar yer alamamıştı.

Ancak Demir Sönmez’in kitabından 2020’de 44 günlük savaşla ilgili dört fotoğraf 2021’de bir yıl boyunca İsviçre ulusal müzelerinde sergilendi.

Demir Sönmez, Ermeni kökenli olduğunu elli yaşında keşfetti.

Sosyal ve siyasi faaliyetlerde aktif olarak yer alması ve hatta bu nedenle hapse girmesi nedeniyle anne ve babası güvenlik gerekçesiyle bu durumu gizlediler.

“Biz her zaman kendimizi Kürt olarak görürdük, ama annem bize kızdığında, papazın torunu olduğumuzu söylerdi.

Yıllar sonra babam beni ziyarete İsviçre’ye geldiğinde, annemin bizi azarladığında neden o sözleri söylediğini sordum.

Bizim aslında Ermeni olduğumuzu, dedemin Bingöl’ün Kiğı ilçesine bağlı İnaklı köyünün papazı olduğunu itiraf etti.

Eğer Türk hükümeti benim Ermeni olduğumu bilseydi, daha fazla baskı ve zulme maruz kalırdım.

Baba tarafım Ermeni Soykırımı’nın trajedisini bizzat yaşamıştı”,- diyen Demir Sönmez, 1980’li yıllarda belgesel fotoğrafçısı olarak sorumluluk dolu bir meslek seçerek meslek hayatına başladı.

Hapisten çıktıktan sonra tarih araştırmalarına daha fazla zaman ayırdı ve fotoğrafçılıkla daha fazla ilgilendi.

Tabii bunu Türkiye’de yapmak o kadar kolay değil, hele ki insanlar siyasi yazılar yazıyorsa.

Rejimin kötülüklerini eleştiren birçok insanın kendini zor bir durumda bulduğunu belirten yazar, “Bugün Türkiye’de faaliyet gösteren medya kuruluşlarının yüzde 90’ı otoritelerin etkisi altında.

Yüzlerce gazeteci, aktivist, aydın ve yazar tutuklu.

Türk makamlarını eleştirdiğim için siyasi nedenlerle birkaç kez hapse girdim.

1978-1983 yılları arasında beş kez hapse girdim.

O dönemde azınlık sorunları bağlamında Kürt sorunu, Ermeni Soykırımı’nın tanınması ve ulusal birlik konusunda, Kemalist iktidara karşı mücadele ediyorduk.

Pantürkizm ideolojisi pek çok sorunun kaynağı olmuştur.

Türk devletinin temeli Türklük ve İslamiyet olduğundan, diğer milletlere ve dinlere gereken saygı gösterilmemiştir.

1990’a kadar Türkiye’de kalmaya çalıştım, mücadelemi sürdürdüm”,- diyen Sönmez 1983-1990 yıllarında iki üniversiteden işletme ve ekonomi alanında lisans derecesi aldı.

1990-1993 ve 1996 yılları Türkiye’nin en karanlık dönemleriydi.

Bu dönem, özellikle Kürt halkına yönelik baskıların, köy kundaklamalarının, yargısız infazların, gözaltında kaybetmelerin, faili meçhul siyasi cinayetlerin, işkencelerin ve insan hakları ihlallerinin yaşandığı bir dönemdir.

Bu, mevcut iktidarın tüm muhalif güçlere karşı cadı avına çıktığı dönemdir.

Bu dönemde 17 bin faili meçhul siyasi cinayet işlendi.

Gözaltında kaybedilen gazeteci, aydın, insan hakları savunucusu ve siyasi parti temsilcilerinin akıbetine ilişkin devlet tarafından henüz bir açıklama yapılmadı.

Kayıp aileleri, çocuklarının akıbetinin hükümetten sorulmasını istemek için 1024 haftadır İstanbul’daki Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemi düzenliyor.

Türkiye devletinin güvenlik güçleri tarafından tutuklanan ve kaybedilen kişilerden devlet sorumludur.

Sönmez, Türk devletinin güvenlik güçleri tarafından tutuklananlardan ve kaybolanlardan devletin sorumlu olduğunu söyledi.

Sönmez, 1980’den beri tanıdığı bir bakan tarafından, kendisi hakkında çok tehlikeli bilgiler aldığı ve bir an önce ülkeyi terk etmesi konusunda uyarılır.

Demir Sönmez, kendisini ve hayatını tehdit eden gelişmeleri göz önünde bulundurarak yurt dışına seyahat etme kararı alır.

Türkiye, Demir Sönmez’in iadesini istemesine rağmen, İsviçre tarafı bu talebi reddeder.

Türk toplumunun tarihiyle yüzleşmeye, Ermeni Soykırımı’nı tanımaya ve insanlığa karşı işlenen suçtan dolayı pişmanlık duymaya hazır olup olmadığı yönündeki soruya ise soydaşımız, “Kesinlikle hayır” yanıtını verdi.

“Ermeni Soykırımı’nın üzerinden 109 yıl geçti, fakat bu konuda bugüne kadar bir santim bile ilerleme kaydedilemedi.

Hatta bir gün televizyonda bir sokak anketi gördüm, ankette genç bir kıza, tam bir dokunulmazlık ortamında ne yapacağının sorulması üzerine, yirmi Ermeni’nin kafasını keseceğini söylemişti.

Genç bir kızın böyle bir şey düşünebilmesi ve Ermenilere karşı ne kadar nefret beslediği dehşet vericiydi.

Türk eğitim sisteminde düşmanca tavır vardır, inkârcılık o ülkenin temelinde vardır ve bu bir devlet politikasıdır.

Türk hükümeti ulusal azınlıkları asimile etmeye çalışıyor.

Hrant Dink’i şahsen tanıyordum ve onun şu görüşüne katılıyorum: Ermeni Soykırımı’nı birçok ülkenin tanıması ve kınaması önemli olmakla birlikte, Türk toplumunun tarihiyle yüzleşmesi ve Soykırımı tanıması daha önemlidir.

Ancak bugün bunun gerçekçi olmadığını düşünüyorum.

Bu gerçeği kabul edenler ise, bunun bedelini çok ağır öderler”,- diyen ve Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşme sürecine değinen Demir Sönmez, Türk tarafının normalleşme sürecindeki davranışlarının güven telkin etmediğini ve samimi olmadığını söyledi.

Daha fazlasını göster
Ayrıca oku
Close
Back to top button